15 Ocak 2011 Cumartesi

Uygarlık karşıtlığı olarak Marksizm



Çocukken, Uygarlığın iyi olduğunu düşünüyordum. İlkokulumda her öğrencinin Antik Babil, Mısır, Yunanistan ve Roma hakkında öğretici kendi Sosyal Bilimler kitapları vardı. Bu kitaplar ayrıca bana toplumun artan enerji kullanımı, ve nükleer enerjinin iyi olduğunu öğretti. Ortaokulda Latince çalıştım. Diğer konularım Matematik I ve II, Fizik, Kimya, ve Fransızcaydı.
Bunlara din dersi de eklenmişti, çünkü Katolik bir okula gidiyordum; fakat eğer din dersini saymazsak, altı konumun dördü Matematik ve Fen Bilimleri idi, ve yüksek bir standart gerektirdi. Lisede konu olarak hiçbir zaman Antik Tarih çalışmadım, fakat bir hobi olarak okurdum. Amerika’dakileri de içeren Antik Uygarlıklar hakkında bir şeyler öğretti.

Eğer liseden sonra üniversiteye gitmiş olsaydım, Mühendislik okuyacaktım. Onun yerine bu ilgilimin solduğu Katolik İlahiyat fakültesine girmeye ikna edildim, ve sikolastik filozof türünden bir şey oldum. Birkaç yıl sonra okulu bıraktıktan ve üniversiteye gittikten sonra, hiçbir şekilde matematik yada fen bilimleri konularını çalışmadım; onun yerine felsefe ve antropoloji çalıştım. Antropoloji bir bakıma teolojinin dinsel olmayan karşılığıydı; fakat hemen hemen uygarlık karşıtıydı. Neredeyse zihinlerimizi üzerine odakladığımız insanların hepsi Uygarlıklar tarafından fethedilen yerliler veya kabilelerdi. Vurgumuz Uygarlığın avantajlarına değil kötülüklerineydi. Aynı zamanda Marksist felsefe bir çok Antropoloji ve Sosyoloji okutmanları arasında yaygındı. Marks, Uygarlıkların hepsine saldırdı; en zeki saldırısı onları yeniden tanımlamaktı. Onları Uygarlıklar olarak tanımlamanın yerine, onları “Sınıflı Toplumlar” olarak adlandırdı.

Her biri küçük bir Yönetici Sınıf tarafından ve kendileri için çalıştırılıyor ve geri kalan herkese baskı uygulanıyor. Engels, İlkel Komünizm olarak tanımladığı yerli toplumların insan tarihindeki tek iyi toplumlar olduğunu düşündü. Tüm ahlaki insanların amacı Komünizme dönmek için Sınıflı Toplumları (Uygarlıklar okuyun) yok etmek olmalıdır. Bu sefer ilkel ve yurtsuz değil, bir zamanlar yeni düzenin tüm düşmanlarını zayıflatabilecek, bilimsel olan ve tamamen güçlü devlet kontrolündeki bozguna uğratılmış oldu. Uygarlıklar, yalnızca içerden ve dışardan onlara karşı şiddetli savaşı sürdürerek yok edilebildikleri için, böyle bir savaş ahlaki olurdu, çünkü Uygarlıklar kendileri savaş üzerine kurulmuş, ve kontrolü sürdürmek için şiddet kullanılmıştır, örneğin Uygarlığı sürdürmek için. Her uygarlığın bir din tarafından temeli oluşturulmuştur, ve Marksizm tüm organize olmuş dini yok etmeyi amaçladı. Lenin iktidarı aldığında, Mao’nun Çin’inin mal sahipleri ve keşişlerine olduğu gibi aristokratlar ve papazlar idam edildi. Kızıl Muhafızlar Budist tapınaklarını yok ettiklerinde, yeni bir uygarlığı başlatarak Batı emperyalizmini mi yok etmişlerdi, veya yalnızca eski bir uygarlığı mı yok ediyorlardı? Her Din kusurludur, fakat kesinlikle toplam imhaları için tek haklı neden kusursuz bir sistemin başlaması olabilirdi: ve o da, kesinlikle Lenin ve Mao’nun Kızıl Muhafızları’nın yapıyor olduklarını düşündükleri şeydi.

Komünist Parti tarafından yönetildiği halde, Çin’in Mao’dan sonra değiştiğini söyleyebiliriz, çünkü şimdi antik kültürel değerlerini koruyor. Komünist Parti yönetiyor, kötü yanları ne olursa olsun, Çin’i “Asya Krizi”ne sebep olan Batılıların tecavüzünden koruyor.

Psikolojinin ve ayrıca Uygarlık karşıtlığının bilgi alanı içinde, Freud’un bakış açıları zamanında çok güçlüydü. Marks Uygarlığın düşük sosyal sınıfların Ezicisi olarak öğretirken, Freud Uygarlığın doğal arzularımızın baskı uygulayıcısı olduğunu öğretti, ki onun yerine birinin iki taraftan birini seçmek zorunda olduğu, toplumda devamlı bir sınıf savaşı vardı; Freud aynı şeyi öğretti, bir kimsenin içinde: birlik olan kişilikten daha ziyade, Vicdan ve Arzu arasında sürekli bir savaş vardı. Birlik ve Barış imkansızdı.

Psikologların Frankfurt Okulu (Theo Adorno ve iş ortakları) Hitler =Stalin, Troçki ve siyonist durumu fikri ile başladı. Bu şeytanları kovalayarak, toplum böyle Otoriter Kişilikleri gelişmeden nasıl alıkoyabilirdi diye sordular. Ve şöyle cevap verdiler, kişisel “özgürlük”le, özellikle cinsel davranışa hükmeden tüm tabuların parçalara ayrılmasıyla. Resmi olarak hedefleri Stalin’in Komünizm markası, ve Nasyonel Sosyalizmdi, fakat ürettikleri sosyal anarşi hem Hitler hem de Stalin ile savaşmış Batı uygarlığının ta kendisini eritmekteydi.

Bu kültürel yön ilk kez 1928’lerde Stalin’in tam gücüne kavuşmasından önce, Sovyetler Birliğinin erken yıllarında tespit edilmişti. Sovyetler Birliğinin erken “Troçkist” döneminde, Freud’un fikirlerini Marks’ınkiler ile harmanlayan bir girişim vardı: http://users.cyberone.com.au/myers/sex-soviet.html.

Freud ozamanlar Bolşevik sistemi ile işbirliği yaptı, fakat Stalin Troçki’nin kovulmasının ardından Freud’u dışarı attı: http://users.cyberone.com.au/myers/freud-bolsheviks.html

Bu Troçkistler’in evlilği kaldırmak hakkında hiç endişeleri yoktu, Evliliğin bilinen her Uygarlığın anahtar bir yapısal özelliği olmasına rağmen. Böyle bir siyaseti takip edebilirlerdi çünkü geçmişin hiç ders sunmadığını, insan topluluğunun nasıl inşa edileceği üzerine rehber olmadığını düşündüler (negatif olanları dışında).

Batı’da, çeşitli sınıflamaların ilişkileri şu anda evliliğe eş değer olarak ele alınır: Evlilik isimden başka yok edilmiştir.

Şu ana kadar bu rejim istikrarsızlık sunuyor, özgürleştirmiyor.

Evliliklerarasıra meydana gelen cinsel/aşk ilişkilerini kurtarır; fiili ilişkiler kurtarmaz. İnsanların yalnızca özgürlüğe ihtiyaçları var, fakat ayrıca yaşamlarında, ailenin onları yetiştirmek için hayatta kalacakları güvenle çocuklarını doğurmalarına imkan sağlayan yapıya da ihtiyaçları bulunmaktadır.

Radikal Feminizm, Markisizmin dışında gelişti. Marks Uygarlığı Sınıf Toplumu olarak isimlendirirken, Radikal Feministler onu (çoğu uygarlıkları) Ataerki olarak adlandırdı. Bir kez daha bazı gerekçeler ile, evlilik çoğu kez sahiplilik veya kontrol ile eş anlamlı olduğundan dolayı. Hatta heteroseksüelliğe saldırdılar, tamamlayıcılığın kendisi.

Üniversitedeki üçüncü yılım sırasında, neredeyse “ayrılmıştım”; bu esasında uygarlık karşıtlığıydı. Ayrılmadım, fakat üç yıl sonra, bir işe sahip olduğumda, ön kapağında bahçesini kazan bir köylü resmiyle sembolize ederek okuyucularını köylü yaşam tarzına döndürmeye cesaretlendiren Earth Garden dergisini okumaya başladım. O zaman Earth Garden dergisinin Sidney’in dış mahallesi Epping’den basıldığını fark etmedim. Vaaz ettiğin şeyin uygulaması hakkında konuş! Bu sefer gerçekten bıraktım, kendi kendine yetmeyi takip etmek için şehirden ayrılarak ve kırsal bölgede uzak bir alana giderek. Sonuçta işsizlik yardımına vardım ve evliliğim sona erdi; bu “terk eden” çoğu kişiye oldu.

Bilimsel Sosyalizm “Eski Sol” iken, Yeşil ve Radikal Feminist Ütopyanizm “Yeni Sol”dur. Bizi nerede terk ederler? İlk olarak şunu kabul etmek gerekir ki, bu hareketlerin her biri, kendi teorilerinde hemen hemen doğrudur; işte bu nedenledir ki bir çok insan kendi çizgileri sayesinde aldatılmaktadırlar. Ayrıca, ki eski düzene dönmeye çalışmamak en iyisidir, fakat yeni yüzyıl için yeni bir uygarlığı –sadece toplumlar arasında değil toplumların içinde de savaşılmış olan Soğuk Savaşın etkisi olmuş olan toplumuzun enkazından- yeniden yaratabilmemiz için bu gibi gerçekleri kendi anlayışlarımıza dahil etmeliyiz. Bu, en azından, bizim amacımız olmalıdır. Bu öneri, tez olarak düşünürsek Eski Düzen Uygarlık ve bir antitez olarak düşünürsek, şu an sahip olduğumuz Uygarlık Karşıtlığı arasında bir sentezi tasavvur eder, bu yüzden oldukça Hegelcidir.

Antik Dünyanın Uygarlıkları bize bir model sağlarlar, çünkü ırktan ziyade kültür üzerine temellenmişlerdir. Kültür üzerine temellendiler, fakat çok kültürlüydüler. Bu gerçek genellikle gizlidir çünkü Çoktanrıcılığın her zaman çok kültürlü olduğunu görmekte başarısızdık. Çoktanrıcılığın temel fikri, senin tanrının (veya tanrıçanın, veya değer sisteminin) benimki ile uyumlu olduğudur. Bir diğeri ile birlikte bir arada var olabiliriz, benim değer sistemim ile seninki. Tektanrıcılık, onun yerine, mono-kültüreldir, herkes için geçerli olmayan fakat herkesçe kabul edilmesi gereken değerlerin ayrı bir duruşu dayatılarak. Bu bakış açısında Marksizm ve Radikal Feminizm’in tektanrıcılığın yeni bir türü olduğu görünebilir. Marksizm’in tanrıları – tanrısallaştırılmış Marks ve Lenin – ve diğer tanrılar asla barış içinde bir arada bulunamaz.

Son yıllarda, “Batı” uygarlığının parçalandığını hissederek, onu “kurtarmaya” çalışıyordum. Fakat, hararetli bir incelemenin altında, gözlerimin önünde ortadan yok olmuştu. Şu an farkına varıyorum ki, bir anlamda, asla böyle bir şey olmadı; bu Avrupalıların dünyanın kalanını fethetmesini haklı göstermek için üretilen bir uydurmasyondu. Uygarlıkların tümü diğer uygarlıkların enkazından inşa edilmektedir. Sadece “dünya” uygarlığı vardır. Fikirler ve esin için kendi geçmişimize bakmak zaman harcamaya değer, fakat yalnızca kendi geçmişimize bakmamalıyız; tüm kültüre dikkatimizi çekmekte özgür hissetmeliyiz.

Tüm Uygarlıklar hem ekonomi hem de fikirler üzerine kuruldu. Ekonominin önemi madencilik endüstrisinin ilk çağları, ve ihtiyaç duyulan mineralleri elde etmek için çıkılan uzun deniz yolculuklarınca doğrulanır, gemilerdeki okyanus yolculukları sazlar, kütükler, vs. den yapılmıştı. Tarihsel kanıt yalnızca Thor Heyerdahl tarafından sağlanmıyor, Raymond Dart, Cyrus Gordon, ve Jim Bailey’i içeren bir çokları tarafından. Uygarlıkların tümü okyanus aşırı da olsalar diğerleri ile bağlantılıdırlar. Aslında, yalnızca tek bir Uygarlık Tarihi var.

Uygarlık içersinde fikirlerin önemi tanrılarının (ve tanrıçalarının) önemiyle doğrulanır. Fakat fikirler her zaman yarı-mitti, ve bir miti anladığımızda artık ona inanamazdık. Şu ara, hem İsa hem de Marks’tan tanrılar olarak kurtulmuş olarak, inanabileceğimiz mitlerden yoksunuz. Tanrısızız, tanrıları istemediğimiz için değil –onlara ihtiyacımız var – fakat herhangi bir tanrı bulamadığımızdan.

Yalnızca inatla tutuculuğunu sürdüren bir kimse Germaine Greer’i tanrıça olarak görebilirdi; kendisi daha çok haremağası gibi olmayı kabul eder (çünkü, rahmin ameliyatla alınması hadım etme gibidir dedi). Fakat, tarihe göre, Tanrının kadın olduğu inancı – Tabiat Anne - , Tanrının, “cennette”, erkek olduğu inancından – Gökyüzü Baba – önce geldiği fikri gibi; bu yüzden, tarihe göre, Cennetteki baba, erkek olarak Tanrı fikri, geçiciye benziyor. Yeni bir Tanrı kavramı bulmak zorundayız.

Hatta İsa ve Marks’ın “tanrısal” statülerinin kaybından daha kayda değer olan Şeytan’ın “tanrısal” statüsünün kaybıdır. Şeytan, Hıristiyanlıkta ve İslam’da, bir Tanrıdır; sadece Tanrı’nın eşiti Tanrıyla dövüşebilir. Uygarlıkların çoktanrıcılığı bütünüyle “iyi” veya bütünüyle “kötü” olmayan insanlar gibi olan tanrılar ve tanrıçaları kapsar, düşmanlar savaş zamanı sırasında her zaman “kötü” olarak tarif edilebildiklerine karşın. Evrenin zıt kutuplar üzerine temellendiği, iyi kutup ve kötü kutup arasındaki evrensel mücadele, Zerdüşti dini ile başladı. Pers imparatorluğunun fetihlerine ilham verebilirdi, sonra İslam ve Hıristiyan fetihlerine ilham verdiği gibi, ve çok yakın geçmişte Soğuk Savaşa ve radikal feministlerin Cinsiyet Savaşına ilham verdiği gibi.

Şeytan her zaman birinin düşmanları ile tanımlanmaktaydı. Batı Şeytana inanmayı kestikçe, Hıristiyanlık parçalandı. Kiliseyi laikleştirme girişimi onun Komünist Partiye benzer bir şey olmaya götürdü, Şeytana inandığı zaman, önceden Kilisenin kendisinin de alttan desteklediği “Batı Uygarlığına” saldırarak.

Marksizm, tüm geçmiş uygarlıklar ile kimliğimizi ve bağımızı yok etmeye başlar. Onları “yıkım” ve cansız bileşenler içinde analiz ederek başarılı oldu.

Geçmişi olmayan bir insan akrabaları olmayan bir çocuk gibidir, öksüzdür. Marksizm, kötü niyetlerine rağmen, genç nesillerin geçmiş hakkındaki görüşlerini değiştirmede başarılı olmuştu. Bu çocuklarımızın neden rap müziklerine yapıştıklarını veya ebeveynlerini küçümsediklerini veya aldırmadıklarını açıklıyor.

Yapı çözümcülerin saldırılarına dayanabilecek, geçmişin yeni, daha sağlam anlayışlarını inşa etmek için hiç alternatifimiz yok.

2000 yıl için, şeytana karşı zafer kazanacak güçlü ve bilgili Tanrının ellerinde, Batı tarihin akışının önceden belirlendiği fikri ile yaşadı. Marksist hareket bile, “kaçınılmaz olanı meydana getirmeye yardımcı olan” havarilerine seslenerek, kötülüğün bozguna uğratılacağına dair kehanette bulunarak daha yüksekteki bir iktidar fikrini resmetmişlerdir. Zaferin katiyeti inançlı olanı cesaretlendirdi. Ama şimdi bu fikir yavaş yavaş yok oluyor ve geleceğin ne Tanrı tarafından yönetileceği ne de yardımsever insanlığın iktidarında yönetileceği görülüyor. Eğer meleklerin veya UFO’ların elinden değilse, o halde kendi ellerimizle olmalıdır – ve bizler mahduduz ve güvenilmeziz. Bizler nasıl açık bir gelecekle yüz yüze gelebiliriz?

Madencilik endüstrisi toprak boyası, çakıl taşı, vs. arayan yerli kabileler tarafından başlatılmıştı. Metal madenciliği, Eski Uygarlıklar tarafından 3 yılın üzerine süren düzenli okyanus yolculukları ile gemilerle yapıldı, (e.g. 1 Kings 10:22 bakın). Bu gibi uzun yolculukların Yeni Dünya bin yılına Kolombus’tan önce (Cyrus Gordon, Kolombus’tan Önce; Jim Bailey, Tanrı Krallar & Devler, ve Cennete Yelken Açmak kitabına bakın) ulaştıkları görülüyor, ve pek çok benzer yerde bugün madencilik yapılmaktadır. Bugün, her ne kadar, çıkarılmış olan nicelikler çok fazla olsa da, ve 2 kilometre derinliğe inilse de, ilerideki hiçbir uygarlık bizim izlerimizi takip etmeyecek, çünkü bizler hepsini tamamen almış olacağız; onların okyanuslarda, ayda, asteroitlerde ve gezegenlerde madencilik yapmak zorunda kalacaklar.

Hiçbir uygarlık gelecekteki insanlara bile bile birazını bile bırakmayacak. Yeşil Sosyal Sorumluluk yandaşları bizim daha az tüketmemize, ekonomimizi daraltmamıza teşvik ediyorlar, fakat Yeşil oy-verenler esasen büyük şehirlerin orta sınıf beyaz yakalı sakinleridirler. Diğerlerine göre zengin ve talep ettikleri düşük düzen fedakarlıklarından diğerlerine göre daha az etkilenirler. Bunun Gönüllü Güçsüzlüğü gerektirdiğini anladıkları zaman, Ivan Illich’in savunduğu gibi, kim Gönüllü Yoksulluğu kabul edecek?

Peter Myers, 18 Ağustos, 1996; güncel 1 Mart, 2002.

Çeviren : Elfun & u.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bunlar da ilginizi çekebilir: