15 Ocak 2011 Cumartesi

İslam Dünyasında Feminizm


İrlanda WSM Sitesi’nde yer alan makale sunusu:

“ Türk anarşist ve feminist, Gezginavrat İslami ülkelerdeki kadınların dolaşmak zorunda oldukları İslam ve Batı arasında kalan ince hattı tanımlarken “İslami ülkelerdeki kadınların tümü, dinin yaşama geçirilme biçimini ve kadının ezilmesindeki rolünü sorgulayan bir feminist hareket için 1970’ler ve 1980’lere kadar beklemek zorunda kaldı.
Batı feministleri çok kültürlükçü politik doğruluk havalarında lafı dönüp dolaştırırken ve egzotik dinlere saygılarını göstermek için yarışa dururken, öte yanda, Türkiye, İran gibi ülkelerde ve İslami olmayan ülkelerde yaşayan Müslüman diaspora feministleri arasında, politikaları ve mücadele yolları Batı’nın Liberal Feminizmi ile aynı yolu izlemeyen İslami ülke feministlerinin sayısı artmaktadır.  Gelişmiş dünyada bugün varolan feminist ideolojilerin ve eylemlerin büyük çoğunluğu Müslüman ülkelerdeki yoldaşlarının mücadelelerini açıkça, direk olarak ya da etkin bir şekilde desteklemediği gibi çözüm sunmaktan uzaktır. “ diyor.”

BAŞLANGIÇTA
İslami ülkelerde feminist hareket 1950’lerden bu yana başlangıçta az sayıdaki feministin, öncelikle Türkiye, Mısır Cezayir, İran ve Fas gibi, o dönemde göreceli olarak daha liberal ve laik rejimlerde şekil almaya başladı. İran 1979 İslam Devriminden sonra bu “laikler lig”inden düşmüştür. Bu hareket genellikle akademik yapıdaydı, kimi zaman erkekler tarafından sesini duyuruyordu ve bulundukları rejimler için modernizmin, gelişmişliğin ve demokrasinin gösterisi olarak yaklaşılıyordu.  Bu ülkelerdeki erken dönem feministlerin pek çoğu akademisyenler ya da ülkeyi yöneten elit kesimin üyeleriydi. Örneğin genç Türkiye’de Türk toplumunun “batılılaşma ve modernleşme” sürecinin bir parçası olarak kadınlar ulusal seçimlere katılmaya teşvik edilmiş ve pozitif ayrımcı kotalar yaratılmıştır. Ancak gümüş tepside şanslı birkaç kadına sunulan bu özgürlük kadınların sorunlarına çözüm getirmeyi başaramadı. Tüm Müslüman ülkelerde kadınlar, dinin yaşama geçirilme biçimini ve kadının ezilmesindeki rolünü sorgulayan bir feminist hareket için 1970’ler ve 1980’lere kadar beklemek zorunda kaldı.

İSLAM
Muhammed Peygamber İslam’ın başlangıç döneminde bir dizi sosyal, ekonomik ve kültürel reformu hayata geçirmişti. Bu radikal reformların pek çoğu kadının toplumdaki yerini ve kadına yaklaşım biçimini etkiledi. Kız bebeklerin öldürülmesi yasaklanmış, kadınlara mal ve para varlıklarını kontrol etme ve miras hakkı verilmişti. Çok eşliliğe sıkı bir denetim getirilmiş ve kadınlara drahomalarının kendilerinde kalmasına izin verilmişti. Kendi dönemleri için radikal sosyal ve ekonomik değişimler olarak görülebilecek bu değişimler dindar okulun Müslüman feministleri tarafından politikalarının temeli olarak kullanılmaktadır.  Ne var ki Kuran cinslerin ayrımını kesin bir dille emreder ve kadınların geleneksel rollerinin devamı yönünde görüş verir.

Müslüman ülkelerin çoğunda Kuranın Allah’ın sözü olduğu inancı nedeni ile aileye ilişkin yasaların temelini oluşturur. Kuran’ın kadınlara ilişkin düzenlemeleri sıkı bir şekilde uygulanır.  Bu pozitif reformlara rağmen Kuran “Allah’ın birine diğerinde fazla hediye ettiği özellikler nedeni ile” erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu verdiği kadınlardan üstün olduğunu ifade eder (Kuran,  4:34).

FEMİNİZM İSLAMIN NERESİNDE DURUYOR?

Feminist Frida Hussain, İslamcı Feministlerin tartıştıkları konuların Kuran’da yazdığı biçimi ile Allah’ın sözleri ile ilgili değil, din alimlerinin Kuran’ı yorumlarına yönelik eleştiriler olduğunu düşünmektedir.  Frida Hussain bu görüşlerin uydurma olduğunu, bu grubun otantik olmayan bu geleneksel görüşlerinin Peygamberin söylediklerini temsil etmediğini ya da Hadislerinin yanıltıcı versiyonları olduğunu ifade eder. [1]  (Hadis: Muhammed Peygamberin öğreti ve sözleri)

Müslüman Feminist Akademisyen Nazıra Zayi al-Din daha ileri giderek Kuranın başlangıç ve Orta Çağ dönemindeki yorumcularının “Peygamberin aile yasaları ve kadına saygı hakkındaki kutsal sözlerini hiçe saymakla” suçlar. Ancak tüm bunlar Muhammed’i bu makalenin yazarının gözünde feminist bir lider de yapmaz.

Bu İslam içinde kalan, geniş oranda popüler feminizm türü hiyerarşi ve ataerkilliği desteklemeye devam ettiği için feminizmin sınıf temelli bir analizi ile ters düşer. Kimi politika bilimcilerinin savunduğu gibi demokrasi için mücadelenin temelini oluşturabilir ve ileri doğru bir adım olabilecektir; fakat İslamcı Feminizm,  Müslüman ülkelerde yaşayan Müslüman olmayan ve Müslüman kadınların yaşamlarının gelişmesi için zorunlu radikal değişiklikler yapmakla ilgili görünmüyor. Bu feminist anlayışta liberteryan görüş açısından da bir sorun var: (İslami Feminizm) kulağa hoş geliyor ama bir kere herşeyden önce feminizm neden din yararına çalışsın ya da çalışmalı ki? Feminizm kadınlar yararına çalışmalıdır.

Müslüman Feministlerin Şeriat içinde çözüm aramalarında büyük bir tehlike var. Kadın düşmanı şeriat rejimlerinin, hiç bir çaba sarf etmelerine gerek kalmaksızın ve ucuz “Halkla İlişkiler” ve politik reklam yapmalarını kolaylaştırıyor. Bu rejimlerin Batı basınını şeytanın hizmetkarı olmakla suçlarken yine aynı basın tarafından umutsuz bir şekilde “o kadar da fena olmadıklarının” gösterilmesini istemeleri ironiktir. Bunun aracı da Batı basınında yer alan İslam ve Feminizmle ilgili haberler, programlar ve yazılardır.

Suudiler de bu İslami Feminizm “Politik Reklamı”nı Amerikan, İngiliz, İsrailli ve Fransız silah endüstrileri ile olan gizli yatırım maceralarının açığa çıkması korkusu ile kullanırlar. 2008’de İngiltere'deki BAE ( devlet destekli İngiliz Silah Endüstrileri A.Ş.) soruşturmaları sonrası Suudilerin İngiliz mahkemelerine müdahalesi konusunda oluşan rahatsızlık büyümektedir. ABD’de askerlerin aileleri savaşa karşı örgütlenmekte ve Bush rejiminin Suudi finans güçleri ile yakın flörtlerini sorgulamaktadırlar.

Bu Politik Reklam Müslüman ülkelerdeki feministlerin önünde duran “ odanın ortasındaki “beyaz fil”dir. Ülkelerimizde hali hazırda var olandan daha ağır mücadelelere girmekten ve daha fazla düşmanlığın kurbanı olmaktan korkuyoruz. Diğer bölgelerdeki feminist yoldaşlarımız neden bütün çözümlerin din içerisinde arandığına şaşırmamalıdır. Toplumlarımızda laik gruplar arasında dahi kadınlara dayatılan bekaret, evlilik ve boşanma gibi konularda temel değerler için dini suçlamak tabudur.

Son on yılda ve öncesinde İran’da kadınların sorunlarına çözüm arayan pek çok sayıda yayın görülmektedir. İnternette hızlı bir arama İran’da feminist hareket hakkında binlerce makale döker ve İran Feminist hareketinin büyük yıldızı, İran kadınlarına çok az şey veren İran parlamentosu üyesi  Ayatollah Rafsanjani’nin kızı Faezah Hashemi hakkında pek çok yazıya rastlamak mümkündür. Bütün bu hadiseyi sarmalayan mide bulandırıcı “ gümüş tepside sunulan özgürleşme” kokusu en açık şekilde Hashemi’nin,  savaşla yerle bir olmuş, erkek sayısı azalmış bir ülkede yaptıkları işe karşılık aldıkları yok denecek kadar az ücretlere çalışan kadınların emeğinden büyük oranda faydalanan bu rejimin iki yüzlülüğünden bahsetmemesinde ortaya çıkar. Hashemi bir süredir Tahran’da basılan Batı feminizminin “ cinsler arasında düşmanlığı artırdığı, cinsiyet rollerini karıştırdığı ve kadınları seks nesnesi haline getirdiği” fikrini yayan Zonan ve Zan’ı yayımlamakla meşguldü. Bu tanımlama Batı feminizminin belli grupları için doğru bir analiz olmakla birlikte feminist bir alternatif sunmakta başarılı da olamamıştır. Yazarlarından bir kısmı eşitlikten ziyade kadınlara eğitim ve iş haklarını tanırken aynı zamanda ev kadınlığına ve anneliğe tam saygınlık kazandıracak “cinsiyet rollerini tamamlayıcı”  bir İslami feminizmi önermektedirler. Bunun yoldaşlarımızın nerede yanlış gittiğini ifade etmek için yeterli olduğunu düşünüyorum.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi kadın sorunlarının sınıf temelinde analizi çok yakın tarihlere kadar beklemek zorunda kaldı.

Mısırlı akademisyen Nawal El Saddawi, Müslüman kadınların sorunları ve ezilmişliği üzerine ilk sınıf temelli analizi üretti. Saddawi kadının ezilmesinin nedenini “ temel olarak din ideolojilerinden değil… kökleri sınıf (düzeninden) ve ataerkil sistemden kaynaklanır.  İslam tarihi İslam öncesi kadın cinselliğini ‘kaos içinde, herkesin birbirine karıştığı, temelinde kadının kendi kaderini belirlediği sınırsız bir ahlaksızlık’ içinde tanımlar. ‘Erkeğin inisiyatiften yoksun bırakıldığını ve ilişkileri ayrıcalıklı bir pozisyondan kontrol edemediğini’ ifade eder. Bu korkular Müslüman cinsiyet rolleri belirlenirken arka planını oluşturmuştur. Düzgün bir sosyal düzenin temelinin kadın cinselliğinin kısıtlanması ile mümkün olacağı anlayışı bunun temelini oluşturur. “[2] şeklinde açıklar.

BUGÜN
Bu cinsel korkunun en kötü yaşama geçirilme şekli kız çocuklarının labia ve klitorislerinin kesilip biçilmesidir. Kuran'da ve Hadislerde hiçbir temeli olmamasına rağmen kadın sünneti hala İslam adına çocuklara zorla uygulanmaktadır. Bu uygulama İslam öncesine hatta beklide Musa öncesi döneme kadar dayanmaktadır.

Bugün hala kadınların canlı hayvan sürüsünün bir parçası yerine koyulduğu, basit bir meta olarak algılandığı toplumlar vardır. Bu kadınlar modern dünyanın köleleridir, dünyanın başka yerlerinde cinsel ilişki için suç sayılan yaşlarda başlık ya da işçilik için para karşılığı satılıyorlar.

İslam ülkelerinde kadınlara karşı zulmün ve ezilmelerinin o kadar çok örneği var ki bu iki cinsiyete iki ulus olarak baksak insanlık tarihinin en acımasız ve en uzun işgal ve savaşı karşımıza çıkar. İlkönce çok uzun süredir devam eden bu düşmanlığın açıklanması gerekiyor.

Batılı feministlerin bu olanlar hakkında ilk elden bilgi sahibi olmaları Müslüman toplumlarda yaşayan kadınlarla iletişimlerinde önemlidir. Öncelikle olanların farkında olduklarını ve ilgilendiklerini, ikincisi bu zulmün sona erdirilmesi için bu kadınların verdikleri mücadelede destek olduklarını göstermek için bu zulüm hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir.

Müslüman ülkelerde kadınlara karşı saldırıların ve insan hakları ihlallerinin herhangi bir listesini yapmak hiç de zor değil. Bu makalenin yazıldığı hafta (Mart 2008) yalnızca Guardian‘da (İngiltere) bile Irak ve Suudi Arabistan’da kadınlara karşı zulme ilişkin iki büyük haber raporu yer aldı. Ne yazık ki bu olaylara global popüler medyanın ilgisi Afgan ve Irak savaşlarından sonra başladı ve Amerikan savaş makinesinin bahanelerini oluşturdular. Bu güçlerin kadınların ezilmelerini söylem olarak kullanması Afganistan gibi ülkelerde kadınlara bir yararı olmadığı gibi zulmün ve baskının artmasına neden olmuştur.  Daha da ötesi Afgan kadınlarının durumu İran, Suudi Arabistan ve diğer körfez Arap ülkelerinin rejimleri tarafından daha fazla özgürlük isteyen kadınlara karşı başlarına neler geleceğini gösteren birer göz dağı olarak kullanılmıştır.

Batı feministleri çok kültürlükçü politik doğruluk havalarında lafı dönüp dolaştırır ve egzotik dinlere saygılarını göstermek için yarışa dururken, Türkiye, İran gibi ülkelerde ve Müslüman olmayan ülkelerde yaşayan diaspora feministleri arasında, politikaları ve mücadele yolları Batı’nın Liberal Feminizmi ile aynı yolu izlemeyen Müslüman ülke feministlerinin sayısı artmaktadır.  Bu feministlerin  gözünde Batı Feminizminin Aziz Rahibeleri Condolezza Rice, Margaret Thatcher, Mary Hearney ( Sağcı İrlanda Sağlık Bakanı ) ve en kalite ürünleri de Spice Girls ve Sex in the City' dır. Aynı medya ve pop kültür makinesi Müslüman ülkelerde kadınlara karşı zulmü ve baskıyı Müslüman ideolojinin yaşama geçme biçimi olarak gösterir. Fakat Müslüman olmayan ülkelerde kadınlara karşı zulmü ve baskıyı hiçbir zaman “Hıristiyan” ya da din etiketi ile manşetlere taşımaz.“Müslüman ülkelerde kadınların baskı görmesinin nedeni İslamdır“ nosyonu liberal feministlerle, bu makalenin yazarı da dahil, her eğilimden İslami ülke feministlerini karşı karşıya getiren karmaşık nedenlerin kökeninde yatar. Kadınlar Müslüman ülkelerde baskı altındadır çünkü kadınlara karşı bu zulüm düzenin öncelikli uygulayıcısının hala din olduğu ataerkil toplumlarda yaşamaktadırlar. Müslüman toplumlarda Feminizmin karşı karşıya olduğu ana sorunlardan biri feminist hareketin karşısındaki sorunların dinsel, kültürel yada sosyal yapıda mı olduğunu anlamaktır. Bu makale ne din savunusu içerisine girmeyi hedefler ne de İslamın yapısı içerisinde çözüm arayan Müslüman Feministlerle görüş birliği içerisindedir. Ancak, İslamcı feministlerin Şeriat yasaları ve rejimleri içerisindeki umutsuz arayışları gerçekçi bir süreç zarfında ileriye doğru sınırlı birkaç adım atılmasını başarabilir; radikal değişimlerin bir gecede gerçekleşme şansı, zalimin çok büyük ve kahrolası ölçüde güçlü olması nedeni ile çok azdır. Bu hareketler aynı zamanda daha radikal ve dine bağlı olmayan ideolojiler geliştirecek olan kadınlar için göreceli olarak düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri daha güvenli platformlar da sağlar.

“Gelişmiş dünyada “ Müslüman kadınlar hakkında çok daha fazla bilgi gerekmektedir. Küresel medyada bugün Müslüman kadını yalnızca kurban olarak gösterilmektedir. Onlar hakkında yazılan her şey kurbanlıkları üzerinedir ya da kurban edilmişliklerini anlatacaklarsa sesleri duyurulmaktadır. Batılı gözlemciler Müslüman kadınlara yine Batı da durdukları yerden kimliklerinin ve sorunlarının ne olduğunu ve nasıl yaşamaları gerektiğini söyler. Müslüman kadının eğitim, sağlık ve sanat alanlarındaki başarıları, mücadeleleri ve kazanımları her zaman içinde yaşadıkları rejimler tarafından “bahşedilen” haklar ve anlaşmalar olarak açıklanır.

Müslüman dünyada yarım milyardan fazla kadın ve çocuk temel eğitim almamıştır, en temel insan haklarını talep edebilecek güce dahi sahip değillerdir ve dünya zenginliğinin üçte birini, çok düşük ücretlere ya da ücretsiz üretmektedir, işverenlerine ve devletlerine sağlık ya da eğitim anlamında maliyetleri sıfıra yakındır. Tüm bunlar bu yarım milyarın genç yaşta ölmelerine neden olmaktadır. Bu umursamaz ve aç kar ekonomisi bu iş gücünden çok büyük oranda yarar sağlar. Hayal gücüm 30 yıl sonra Müslüman kadınların temel insan ve işçi haklarını kazandıkları ve emeklilik maaşları ve haklarının faturasını ülkelerinin maliye bakanlarının masasına bıraktıkları bir dünya düşletiyor bana. Gaz odaları seçeneklerden biri olmadığına göre böyle, o zaman ne yapacağız? Bugün en ucuz “insani” seçenek “hiçbir şey” yapmamak ve bu insanları eğitimsiz, güçsüz ve sağlıksız bırakmak.  Müslüman kadınların karşı karşıya oldukları gerçek sorunları anlamak ve bunların çözüm sürecinde yer almak için, kendi yaşam biçimlerimizde ve üretim kültürümüzde radikal değişimler gerekmektedir. Bu değişimler dünya çalışanlarına yardım etmek isteyenlerin en iyi başlangıç noktaları olabilir. Bu çalışanların üçte biri Müslüman kadınlar ve çocuklardır. Eğer Müslüman olmayan ya da Müslüman kadın emekçilerin yaşamlarında radikal değişimler kulağa gerçekçi gelmiyorsa mücadelemize saygı duyulmuyor demektir ve bize yalnızca yalan söylenmiştir. “Gerçekçi” alternatifler çok uzun sürebilir ve Batı Feminizminin geçtiği iki adım ileri bir adım geri bir yolculuktan geçebilir. Fakat o feminizm bugün sosyal politik alanda dalga geçilen bir köşeye sıkıştırılmakla son bulmadı mı?

İran gibi bir rejimde emperyalizme karşı bir bilince sahip olmadan ayağa kalkamazsınız ve hiç kimse ölmek için yola çıkmaz, kazanmak için yola çıkar. Kimi zaman Müslüman kadınlara nasıl cahil bir gözle bakıldığını görmek bile aşağılayıcı. Batı kilometreler uzunluğunda köşe yazıları , TV şovları  ve filmde çarşaf ve burka ( ve biz de türban )  hakkında döktürürken Müslüman kadınların çoğu çocukları için sofraya yemek koyabilmek, temel sağlık ve eğitim hizmeti alabilmek için mücadele vermektedir. Müslüman kadınlar, birinci el sömürücüleri tarafından değil fakat sözde “dostları” tarafından yaşam biçimlerini açıklamaya zorlanarak, bir yandan çok zor ve tehlikeli koşullarda adalet ararken bir yandan da dünyadan kasabın sevdiği ete gösterdiği sevgiyi görüyor. Müslüman ülkelerdeki kadınlar konu olunca neden yalnızca ve yalnızca çarşaf ilgi çekiyor? Politik doğruluğun o geniş yelpazesinde çok az kişinin bilinç altı önyargılarından kurtulabildiği için olmasın?  Yelpazenin kalanı yalnızca kadının (ya da çocuğun ) çarşafı ya da daha kötüsü vajinası söz konusu olunca ilgilenmekten gayet memnundur.

Müslüman kadınların erkekler tarafından ve erkekler için kurulmuş kapitalist sistemin karşısında durmayı beceremeyen Batı Feminizminden bekleyebileceği şeyler çok azdır. Gelişmiş dünyada bugün varolan feminist ideolojilerin ve eylemlerin büyük çoğunluğu Müslüman yoldaşlarının mücadelelerini açıkça, direk olarak ya da etkin bir şekilde desteklemediği gibi çözüm sunmaktan da uzaktır.  Radikal değişimleri birlikte gerçekleştirmek için zorunlu olan güven henüz kurulmamıştır. Batılı feministler feminist rahatsızlıklarının Müslüman yoldaşlarınca küçük ve önemsiz görülebileceği ve erkeklere özel golf kulüplerine eşit üyelik için Müslüman yoldaşlarını kendileri ile birlikte harekete geçirmekte güçlük çekecekleri gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalabilirler. Müslüman kadınlar aynı zamanda çaresiz ve sesi olmayan kurban şeklindeki kalıcı, değişmeyen rollerinden kurtulmak için de savaşıyor. Bu rolden kurtulmaya çalışırken yaşamın her alanında görünür ve ses sahibi olmayı istemek , kazanımları kutlamakla haklarının ihlallerini dile getirmek arasında hassas bir denge tutturmaya çalışıyor.

Türkiye, Mısır, Fas ve Cezayir gibi göreceli olarak daha liberal laik Müslüman toplumlarda dine bağlı olmayan tüm feminist akımlar erkeklerle şeriat rejimi içerisinde bir eşitlik istemediğimizde birleşiyoruz. Bu geniş bir alanı kaplayan “laik feminizm”in inancı olmayan ya da inancını uygulamayan üyeleri dinden gelen her kuralı reddetmektedirler. Bu feministlerin kimileri devlet ve din işlerinin, birbirlerine yarar sağlamak için varolmadıkları inancıyla, ayrılmasını önerirken toplum içerisindeki değerlerinin varlığını kabul ederler. Bunun nedeni makalenin başlarında belirttiğim korkular olabilir.

“Modern” dünya kadınlarının yaşamlarında çok az şey özgürleşme mücadelesi için iyi bir model teşkil ediyor. Müslüman kadınlar kapitalist toplumun hastalıklarının çok iyi farkındadır ve kendilerini ve çocuklarını bu  Britney Spears, MTV, Hello, Posh ve  Beckham, moda dünyası, porno endüstrisi, dış görünüm hastalığı ve Spice Girls kültürü gibi hastalıklardan korumak istemektedirler. İyi niyetli Müslüman olmayan yoldaşlarımız işte burada durumu yanlış anlıyorlar. Çok büyük bir yol kat etmiş olsalar da biz aynı yoldan gitmek istemiyoruz. Sonuç olarak batı feminizminin son bulduğu o dalga geçilen köşede son bulmak istemiyoruz. Biz ordularda savaşmak istemiyoruz, savaşlar açmaya ve devlet bütçelerini daha fazla silah almak için harcamaya karar alan parlamentolarda oturmak istemiyoruz.

Ülkelerimizi 150 yıl sürecek  Dünya Bankasından alınan dış borçlanmalara boyun eğdirecek gücü istemiyoruz. Yaşamlarımızı sofralarımızdan nimetimizi çalan dünya Ticaret Örgütü gibilerinin emirlerine teslim etmek istemiyoruz. Öncelikli ihtiyaçlarımız temel insan hakları, ekonomik özgürlük, eğitim, iş ve sağlıklı, almaya gücümüzün yettiği yiyecektir. Yaşadığımız dünyada şu anki durumda bu temel haklar dünya emekçilerinin pek çoğundan esirgenmektedir ve bize de sunulmayacaktır. Bu hakları almanın yolu üretimi ve üretim araçlarını tüm sorumlulukların eşit şekilde paylaşıldığı tam bir kontrol altına almak üzere sokağa çıkıp örgütlenmek ve radikal değişimleri yaratmaktır.

Müslüman kadınların gereksinimi olan gerçek değişimler:

Emeklilik güvencesi 
- Bugün dünyada ancak şanslı birkaç milyon insan emeklilik haklarına sahiptir. Bunun acil olarak değişmesi gerekir.

Varlık – Fakirliğin ortadan kaldırılması için yeniden toprak ve gelir dağılımına acilen gereksinim vardır.

Borçlar
 – Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası ve IMF gibi örgütler en kısa sürede kapatılmalıdır ve tüm az gelişmiş ülkelerin tüm “dış borçlar” ını kolektif bir şekilde ödemeyi durdurmalıdır.

Savaş – Silah, füze ve mayın üretimi hemen durdurulmalı, bütün silahlar etkisiz hale getirilmeli ve askeri harcamaların yol açtığı tüm borçların ödenmesi kolektif olarak durdurulmalıdır.

Emekçi ücretleri – Geri almış bölgelerin ve ülkelerin işçilerine emeklerinin karşılığı minimum değil maksimum oranda ödenmelidir.

Üretim – Gerçek talebe yönelik üretim tipi ve ürünlerin belirlenmesi için hızla araştırmalar yapılmalıdır

Çevre – Kaçınılmaz ve yaklaşan doğal afetler nedeni ile sürdürülebilir bir yaşam biçimi ne pahasına olursa olsun zorunlu olmalıdır

Aile ilişkileri- Ev işleri kolektif ya da karşılığı ödenerek örgütlenmeli ve o evde yaşayan herkesin sorumluluğu olmalıdır

Eğitim- Alternatif eğitim modülleri ve okulları yaratılmalı ve kolaylaştırılmalıdır.

Vergi ve giderler: -Vergi ve büyük şirketlere ve ortaklıklara (konsorsiyumlar) verilen yatırım teşvikleri durdurulmalı ve alınan vergilerin nereye harcanacağı üzerine emekçilerin tam söz hakkı olmalıdır.

Yazan: Gezginavrat

Referanslar
1. Hussain, Freda, Muslim Women, Croom Helm, Worcester, 1984.
2. Mernissi, Fatima, (Mary Jo Lakelan, trans.), Women and Islam: An Historical and Theological Enquiry, Blackwell, Oxford, 1992.

* Makale ilk önce İrlanda'da yayımlanan anarka-feminist yıllık yayın RAG'in (Revolutionary Anarchist Group) 3. sayısında (2008 ardından Workers Solidarity Movement (Güney İrlanda İşçi Dayanışma Hareketi) ve üç aylık yayın Kırmızı Siyah Devrim'in (Red and Black revolution ) sonuncu ve 15. sayısında yayımlandı. Makale Nisan 2008'de Güney Irlanda, Leitrim'de düzenlenen Anarşist Eğitim ve Paylaşım kampında atölye semineri olarak okundu.
http://news.infoshop.org/article.php?story=20101215184624295

** Türkçe olarak ilk defa Kıyamet No: 11'de yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bunlar da ilginizi çekebilir: