20 Nisan 2011 Çarşamba

Mebus Olma: Yapay Kişilik Döllenmesi


Saksağanlara masa adabı  öğretmeye başladım

meseleyi hemen anladılar

yemeklerini yiyeceklerini

her biri kendi taburesinde oturarak

masaya sıçramak yok, farklı düşünenler çoktu

onlardan bütün iyiliksever sistemlerde vardır

düşündüm

öyle ki eğer bana verilseydi

hükümeti kurma görevi, kimlerden atayacaktım bakanlarımı

masada sıçrayanlardan mı yoksa oturanlardan mı taburesinde (… ) (1)


Hükümet görevlisi olmak bazı meziyetlere ve hatta kalıtsal özelliklere sahip olmayı gerektirir. Tüm bu gerekliliklere muktedir değilseniz yapay bir kişilik döllenmesi işlemine tabi olmak zorundasınız. Bu süreç müdahale edilmeye hacet duyulmayan karşılıklı kabul ve habis içgüdülerin birleşmesi ile gerçekleşir. Soyut anlatımı biraz daha netleştirmeye çalışalım.

“Temsil eden” çoğu kez “temsil edilen” tarafından sempatik bir yabancılaşmaya itildiği için oluşumun kusurları göz ardı edilir. Temsil eden ise bu sözcü olma halinin pratik yığını üstünde zamanla kendine biçtiği rol ile sevişmeyi öğrenir. Sempatik yabancılaşma, temsil edene tatlı bir halüsinasyon yaşatır. Yaptığı-ettiği-söylediği her şeyle, temsil ettiğini %100 yansıttığına inanır. Zaten aksi söz konusu olsa bile temsil edenin her zaman öngörülü (!) bir bildiği vardır. Rıza gösterilen bu temsiliyet biçimleri, insanın “yüceltmeye, kahramanlaştırmaya” olan eğiliminden ileri gelir. Bilir ki beslenmek istediği tarihinin damakta kalacak ana malzemeleri bunlar olacaktır. Temsil etmenin yolu iktidar olmaya vardığında ise şok etkisi yaşatmayacak bir değişim yaşanır. Temsilci heyetin kendiliğinden gelişmiş gözüken hiyerarşisi mükemmel işleyişle nizama oturur. Bu hiyerarşi zincirinde 1 bilemedin 2 kocabaş ve birçok küçükbaş insan bir araya gelmenin mutluluğunu yaşarken bazı protokoller sanki önceden prova yapılmışçasına davranışlara yerleşir. Yukarda alıntıladığım şiirin bu yazıdaki manası da tam da budur. Bu yüzden hükümeti kurma görevi şansının (!) sizden alınıyor olması kısmen bir iltifat olarak bile algılanabilir. Bu dizginlenmez mizacınızın, buyruk altına alınamayacak inadınızın size getirisidir. Lütfe mazhar olmamanız, haksız yöntemlerle gerçekleşmiş olsa da durumun özü budur. (Tabi birde parlamenter binası, bir Rum olan Dingo’nun* ahırından -bazı- yönleriyle ayrılır.)

Örgütlenme fikirlerinde kafaya takılan meselelerden birisi de gönüllerin istediği eşitlik imkânına nasıl kavuşulacağıdır ya da bu mümkün müdür? Özgeci mantığa ters düşecek içerikte, habis içgüdüler üzerine yüksek sesle düşünmek etrafı rahatsız edebilir, kendi adınıza gocunabilirsiniz de ama… Dünyayı ya da en azından yaşadığı coğrafyayı değiştirme düşlerine sahip nice insanın bu yolda nasıl da “doğal kişilik erozyonuna” uğradığını gördüğünüzde hayal kırıklıklarınızdan değil tespih Kanuni Sultan Süleyman efendi hazretlerinin cariyelerinin tümünün kolyelerini yeniden tasarlarsınız. Zapatistaların maskeli balolarının altında yatan nedenlerden birisi de bu liderlik vasfının bünyede yeşerteceği laneti dışlamayı amaçlayan sembolleşmiş “maske” tezahürüdür.

Mümkünsüz gözükene inanmayı anlatabilme çabama Dostoyevski yetişsin. “2x2=4 Bana sorarsanız bu küstahlıktır, 2x2=4, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa sola tükürük atan bir kühanbeyin ta kendisidir. 2x2=4’ün yetkinliğine inanırım, ama övülmeye değer bir şey varsa, o da 2x2=5 etmesidir.” (2)

1. Penttı Saarıkoskı, Karanlığın Dansları, Kemal Özüdoğru (çev.), İstanbul: Düzlem Yayınları, 1993, s. 41
2. Dostoyevski, Yeraltından Notlar, Mehmet Özgül (çev.), İstanbul: Engin Yayıncılık, 1998, s. 33.


*Bakınız “Dingo’nun Ahırı” sözünün tarihçesine

internationala

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bunlar da ilginizi çekebilir: