Bu sene de 8 Mart’ın “emekçi” liği üzerindeki tartışmalar her sene olduğu gibi yine devam etti. Bu şüphesiz üzerine yazılıp çizilmesi gereken bir konu. Yalnız bu yazı, 8 Mart vesilesiyle kadınların yaptığı değişik eylemlerden “kovulan” erkekler için yazılmış olacak. Tartışma BirGün Yazarı Ali Şimşek’in “Feministler Beni Kovdu” başlıklı yazısıyla başladı. BirGün okur grubuna bir yazı yazarak “küsme” demiştim, “daha da eylemine gelmem” diyen yazarımıza. Etrafa baktığımda Şimşek’in yaşadıklarını yaşayan, onun gibi düşünen erkeklerin sayısının hiç de az olmadığını görünce dönüp feminist kadınlar bu mevzu için ne diyor bakmak gerekir diye düşündüm. O günü yaşamış kadınların cevapları:
- ‘Bir erkek de bir gün bizi yormadan küsmeden, esmeden, anlayıverse acaba dünya tersine mi dönerdi?’
- ‘Birine “erkekleri dışarı alalım” dediğimizde, illaki “erkek düşmanı mısınız, mücadeleyi bölüyorsunuz , ben suyum buyum oyum ” vb gibi bir ton laf duymasak olmaz mı?’
- ‘Eylemin bir kadın yürüyüşü olduğu yönünde uyarılan erkek, “pardon haklısınız” diyerek kenara çekilmeyi ve destek olmanın bazen bir adım geride durabilmek olduğunu bilemez mi?’
- ‘Bir kadın yürüyüşünde, istediği gibi eyleme katılmış olan 10 erkeğe rica ettikten sonra hemen hepsinin kadınları yoran, bunaltan, gereksiz beylik direnç ve sorularına katlanmışken , 11. erkeğin bir kadından “ricalar ” bekleme hakkı gerçekten olabilir mi? ‘
- ‘Yürüyüşümüze destek olmak istediklerini söyleyen erkekler “cinsiyetçi iş bölümüne hayır, kreş istiyoruz, kadın erkek eşittir , kadın cinayetleri son bulsun, kadınlar köle değildir” gibi gibi pankartlarla başka bir gün eylem yapmayı hiç düşünmüşler midir? Yaptığımız eyleme “fiilen” katılarak destek olmak yerine egemen duruslarını hiç sorgulamışlar mıdır?’
- “Benim bedenim herhangi bir kadın tarafindan şiddetin öznesi olarak algılanabilir “diye hiç kaygılanmışlar mıdır? ”Biri beni yanlış anlar” diye hiç çekinmişler midir?
- ‘Eğer evde televizyon izlemiyorsanız ve tesadüfen bir kadın yürüyüşüne rastladıysanız, yanınızdaki kadını yürüyüşe katılması için yüreklendirmenizin, teşvik etmenizin daha iyi ve kadınlarca da daha tercih edilecek bir destek biçimi olabileceğini hiç düşünür müsünüz? Eğer etrafınızda kadınlar varsa, o gün ve gece görülecek işleri üzerinize alıp “sen eyleme git, sokağa çık” diyerek de destek veremez misiniz?’
- ‘Kadınların erkek egemenliğine, erkek şiddetine karşı eylem yaptığı sırada bile dışardan olabilecek/olan tacizlere karşı tetikte olma halini anlayıp, sizi eylemlerine almama nedenlerini uzun uzun anlatmalarının ne kadar yorucu olduğunu tahmin edebilir misiniz?’
- Nasıl ki kapitalist sistem içinde, 1 Mayıs’larda “iyi patron yok, patron var” diyorsak, burada da patriyarkal sistem içinde “ezen öznenin erkek olduğu gerçeğini” görmemiz ve kabul etmemiz gerekmez mi? Bunun görülmediği yerde kadınların eylemini ve buna dair sözlerini “ilkel ve negatif ayrımcılıkla, absürdlükle, kimlikçilikle, nefretle” nitelemek ne kadar doğrudur?
İşte gördüğünüz gibi, 8 Mart vesilesiyle sokaklara çıkan kadınlar, eylemlerin ardından yazılıp çizilenler için bunları söylüyorlar. Bunları söylemek bile bir çoğu için yorucu bir hal almış artık. Yalnız dünya dönüyor, zaman değişiyor, herşeyin bilinçli bir şekilde hızlıca tükettirilmeye, unutturulmaya çalışıldığı bir sistem içinde bazı tartışmaları sürekli yapmak gerekiyor. Kadınların uluslar arası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 8 Mart’ı geride bırakırken, devam eden kimi tartışmaların ön açıcı olacağını umut ediyorum
101 yıl önce “direnerek” ölen 129 kadın işçinin mücadelesi devrimci yolumuzu aydınlatmaya; yarını bugünden kurma kararlılığımız ile yürüttüğümüz eşitlik ve özgürlük mücadelemizde bize yol gösterici olmaya devam ediyor. Eşit işe eşit ücret, çocuklarımıza ücretsiz nitelikli kreş, sosyal güvenlik hakkı, güvenli gelecek, yeterli sayıda ve nitelikte kadın sığınma evi,danışma ve dayanışma merkezleri; çocuk, hasta, özürlü, yaşlı bakımı gibi hizmetlerin kadın emeği üzerinden değil sosyal devlet anlayışı ile kamusal örgütlenmeler aracılığıyla gerçekleştirilmesi gibi birçok talebimiz için yürüttüğümüz mücadele devam ediyor/edecek.
33 yıl önce 16 Mart 1978’de Beyazıt’taki faşist katliamda 21 yaşındaki İstanbul Üniversitesi öğrencisi Hatice Özen öldürülmüştü. Bu yıl öğrencilerin demokratik haklarının bir gereği olarak yaptıkları eylemde, Dolmabahçe’de bir genç kadın emniyet güçlerinin uyguladığı şiddetle bebeğini yitirdi. 16 Mart 1988’de Halepçe Katliamında bir çok çocuk ve kadın katledildi. Bugün Kürt çocukları, gençleri ve kadınları üzerinde şiddetin farklı biçimleri uygulanmaya devam ediyor. “Cennet anaların ayakları altındadır” sözünü birilerinin çok kullandığı bu memlekette kadınlara erkekler tarafından cehennem yaşatılıyor. (Aslında şaşırmamak lazım; onların siyaseti: “kendilerine han hamam, yoksullara din iman!” )Artık her gün 4-5 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü bu memlekette kadınla erkeği eşit görmediği gibi ağzını her açtığında da gerici, cinsiyetçi,kadını aşağılayıcı sözleriyle bu cinayetlere davetiye çıkaran iktidarın bülbülleri kadını papağana, fişe-prize, cama-pencereye benzetme cüretini göstermekten vazgeçmiyor. Bilesiniz ki;siz saldırdıkça biz DİRENECEĞİZ! Hodri meydan!
Deniz Özlem BİLGİLİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder