Tüm bu süreçte sosyal medyanın isyanlardaki yeri de çokça konuşuldu. Sosyal medya ve ağlar Arap dünyasındaki bu dönüşümle birlikte özgürlükçü ve eşitlikçi araçlar olarak alkışlandı. Öyle ki sohbet ettiğim kimi insanlardan bu teknolojinin dünyaya eşitlik getireceğine dair inançlarını dinliyorum. Peki sosyal medya ve ağlarla gerçekten de özgürlükçü ve eşitlikçi yapılar sağlanabilir mi? Yoksa buralar yeni savaş alanları mı?
Sosyal medya ve ağlar, kullanıcıların hem içeriğini yarattığı hem de içeriğe ulaştığı çift yönlü ve eş zamanlı bilgi paylaşımı sağlayan bir sistemdir. İçerik kullanıcılar tarafından oluşturulduğundan bir çeşit katılımcılık yaratılmış olur. Ancak yine de tam anlamıyla bir katılımcı eşitliği sağlanmaz.
İçeriğin kullanıcılar tarafından sağlandığı çok sayıda kullanıcıdan oluşan bu büyük ölçekli topluluklarda herkes katılım göstermez. Bu yapılar, araştırmacı Jakop Nielsen’in “Katılım Eşitsizliği” olarak adlandırdığı 90-9-1 kuralına sahiptir. Buna göre; kullanıcıların yüzde 90’ı katılım göstermez, yüzde 9’u zaman zaman katılım gösterir ve yüzde 1’i hemen hemen tüm içeriği oluşturur. Elbette oluşturulan içeriğin doğruluğu söz konusu değildir. Önemli olan görünümdür ve sosyal medya bu anlamda bir gösteriden ibarettir. Milyarlarca byte bilgiden oluşan bir gösterinin içerisinde kaybolarak ona boyun eğersiniz.
Ağ, merkezi değildir ve bu nedenle bir ağı yok etmek neredeyse imkansızdır. Ancak yine de onun işleyişini bozabilirsiniz. Nitekim ağ tipi örgütlenmeyi en iyi şekilde benimseyen örgütlerden biri olan El-Kaide’ye karşı mücadele etmeye çalışan ABD bu konuda oldukça başarılı taktiklere sahiptir. Eytam Adar ve Bernardo A. Huberman’ın merkezi olmayan dosya paylaşım ağları üzerine yaptıkları gözlemler[2], böyle bir ağda kullanıcıların %70′inin hiçbir dosya paylaşmadığını kullanıcıların %1′inin ise talep edilen dosyaların yarısını paylaştığını ortaya koymuştur. Ve yine bu araştırmaya göre; ağ içerisindeki asalaklar – bedavacılar – ağın performansını düşürmekte ve ağ içerisinde bozuk yahut istenmeyen bilginin eklenmesi ağı kullanışsız kılmaktadır. Bir El-Kaide ağını böyle bir ağ ile karşılaştırarak onu kullanışsız kılacak bir strateji geliştirilmiştir: ağ içerisine “dost” düğümler bağlamak, ağ içerisine bozuk bilgi dahil etmek ve taşınan bilgiyi bozmak.
Günümüzde elbette bunlara propaganda yapan sahte profiller, satın alınmış blog yazarları ve boş zaman içerisinde iyice sızmış olan bu teknolojiler üzerinden takip sistemlerini de dahil edebilirsiniz. Hatta internetin açıp kapama düğmesini de[3]…
Elbette akıllı bir hareket, tıpkı Orta Doğu’da olduğu gibi, bu teknolojiyi çok sayıda insana ulaşmak için bir araç olarak kullanacaktır. Ancak elbette Orta Doğu’yu sallayan şey araç olarak kullanılan bu teknoloji değil. Birbiriyle yakın ilişkiler içerisinde olan komşuların ve küçük grupların örgütlülüğü ve kararlılığı. Bu noktada ise akla bu araçlarla sağlanan bilginin gerçekliği geliyor. Bozulmaya ve manipülasyona açık olan bu bilgi akışı içerisinde “gerçek” gözlerimizin önünde bulanıklaşıyor mu?
Serhat Elfun Demirkol / yeniHarman Nisan 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder