28 Haziran 2011 Salı

Bağımsız sinema nedir?

Ahmet SONER

“Bağımsız sinema” sözünü ilk kez 1960’lı yıllarda duymuştum. John Cassavetes’in ilk filmi “Shadows” (Gölgeler) için söyleniyordu bu söz. Nedeni şuydu; Yönetmen Hollywood dışında, New-York’da çekmişti filmi ve arkasında sinema tekelleri yoktu.

Demek ki bağımsızlığın ilk koşulu tekellerden, büyük şirketlerden ve sermayeden uzak durmaktır. Yani Yeşilçam’ın, mümkünse İstanbul’un dışında film çekmektir.

Bağımsızlığın ikinci koşulu, dağıtım adı verilen ticari sinemalar zincirinden uzak durmaktır. Çünkü ticari sinemalar filmin süresini kısıtlamaktadır. Uzun metrajlı bir film en az 70, en çok 110 dakika olmalı diye bir standart getirilmiştir.

Oysa bağımsız sinemacı filminin süresini anlattığı öyküye göre belirler. Bazı öyküler beş dakikada, bazıları on, yirmi veya kırkbeş dakikada anlatılabilir. Öyle öyküler vardır ki onları anlatmaya üç, beş, on saat bile yetmeyebilir. Bu yüzden bağımsız sinemacı filminin süresini standartlara uydurabilmek için ne kısaltır, ne de uzatır.

Bağımsızlığın üçüncü koşulu sansüre ve denetime karşı çıkmaktır. Ticari sinemalarda gösterilen her filmin bir işletme belgesi vardır ve bu belge Kültür Bakanlığı Telif Hakları Müdürlüğü Denetim Kurulu tarafından verilmektedir. Yapılan denetim sonucunda film tümden yasaklanabilir, ya da bazı sahnelerin ve konuşmaların çıkartılması koşuluyla gösterim izni verilebilir. Yasaklama ve kesme dışında Denetim Kurulu bir başka sınırlama daha yapar, filmleri sınıflandırır. Bazı filmleri izleyebilmek için 7 yaşından büyük olmak, bazı filmler için 13 yaşından büyük olmak, bazıları için de 18 yaşını doldurmuş olmak gerekir. Geriye kalan pek az filme sınırlama getirilmez, o filmleri her yaşta insan izleyebilir.

Bağımsız sinemacı için böyle şeyler anlamsızdır, bu yüzden filmini denetime göndermemelidir. Bağımsız sinemacı kendi alternatif dağıtım zincirini kendisi oluşturmalıdır. 25-30 sandalyenin sığabildiği her salon bu dağıtım zincirine katılabilir. Kültür merkezleri, sendikalar, dernekler, kooperatifler, belediyeler ve vakıfların salonlarından yararlanarak alternatif bir dağıtım zinciri oluşturulabilir.

Gösterimler projeksiyon makinesı ve pozitif kopyalarla değil, sinevizyon üzerinden dvd ile yapılmalıdır. Çünkü bir filmin kopyası yaklaşık yirmi kilo ağırlığındadır, oysa bir dvd cepte taşınabilir.

Bağımsızlığın bir başka koşulu yıldız oyuncuları oynatmamaktır. Çünkü yıldız oyuncular filmin her sahnesinde görünmek ister, yakın plan çekilmesini ister. Herkesin tanıdığı yüzler filmin gerçekliğini bozar, anlatılan öyküyü zedeler.

Genç yönetmenlerin çoğu kendisini bağımsız sinemacı ilan etmiştir. Bağımsızlıktan anladıkları, kendi paralarıyla film yapmalarıdır. Çektikleri filmi denetime gönderip ticari sinemalarda gösterime sokarlar. Çünkü filmleri standartlara uygundur ve yaş sınırlamasına da karşı çıkmazlar.

Türkiye’de bağımsız sinemacı denilebilecek tek bir yönetmen vardır: yıllardır Kütahya’nın Tepecik Köyü’nde filmler üreten Ahmet Uluçay…

Ama o da ilk uzun metrajlı filmi “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”la ticari sinemalara girebilmiştir.

Türkiye sineması gerçek, bağımsız sinemacıları beklemektedir.

26.12.2007

KAYNAK: http://www.mavidefter.org/anasayfa/content/view/88/79/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bunlar da ilginizi çekebilir: